Koku

Yazar

Patrick Süskind, 1949 doğumlu Alman yazardır. Babası gibi yazarlığı tercih eden Süskind, roman, hikaye, senaryo ve radyo oyunu gibi edebi eserler üretmiştir ve üretmeye devam etmektedir. Hayatta olan yazarın eserlerinden bir kısmı dünya çapında üne kavuşmuştur. Bazı eserleri tiyatro oyunu olarak sahnelenirken, bazılarının da filmi çekilmiştir.

İlk çıkış yakaladığı eseri, “Der Kontrabass” adlı tiyatro oyunu olup 1981 yılında sahnelenmiştir. Sonrasında 1985 yılında yazdığı “Das Parfum” isimli romanı ile dünya çapında üne kavuşmuştur. Eser, yazarı hayatta iken klasikleşen bir yapıt olmuştur.

Süskind, ilginç bir şekilde kapalı bir hayatı tercih etmektedir ve insan içine çıkmaktan hoşlanmamaktadır. Bu nedenle, kendisinin yazdığı kısa biyografisinin haricinde hakkında pek az bilgi vardır. Süskind, ödül düşmanı olarak da bilinmekte ve kendisine verilmek istenen edebiyat ödüllerini kabul etmemektedir.

Kitap

Süskind, “Koku” isimli kitabında, derin ve özel bir koku duyusuna sahip bir katilin doğumundan ölümüne kadar hayat hikayesini anlatıyor. Peki bu hikayede neler var? Bir bebeğin doğumunda annesinden kopması ve hayata tutunması esnasında başına gelenlere üzülüyoruz. Çocuğun, büyüdükçe, kokusunun olmadığını ancak kendine has olan özel koku duyusunu keşfetmesini gözlemliyoruz. Ve sonunda tutku haline gelen bu duyunun baş karakteri katil etmesine ve cinayetlere tanık oluyoruz.

Kitap yorumu

Öncelikle şunu söyleyebilirim ki kitap çok ilginç bir konuya değinmiş; Koku duyusu. Kısaca açıklamaya çalışayım; Kitap, ana teması olan koku duyusunun diğer duyulara göre bir farkı olduğunu okuyucuya hatırlatıyor. Nedir bu fark? Diğer tüm duyular öncelikle beyinde yer alan talamus adlı aktarma merkezine uğrar ve sonradan gerekli beyin bölgesine iletilir. Koku alma duyusu ise talamusa uğramadan, direkt koku alma soğanına gider. Talamus kendisine gelen sinyalleri eleyip beyne iletirken, koku duyusu herhangi bir elemeden geçmeden doğrudan beyne iletilir. Buda bir koku duyduğumuzda, bize, elimizde olmadan bir anıyı hatırlatmasını ve geçmişe götürmesini sağlıyor.

Gelelim kitabın başkarakteri Grenouille’ye; Pazar yerinin ortasında bir çocuk doğuyor kokusu olmayan ama koku duyusu diğerlerine üstün olacak kadar hassas seviyede olan. Çocuğun kaderini belirleyen de işte bu çok hassas koku duyusu oluyor. Koku, Grenouille’nin hayal dünyasına ve düşüncelerine şekil veriyor. Koku konusunda uzmanlaşması ile kazancını parfüm yaparak kazanıyor, kimi zaman o kokularla hayallere dalıyor ve kimi zamanda o kokuya sahip olmak istiyor. Ve bunun için gerekirse cinayeti göze alıyor. O zaman çok yerinde bir soruyu tam sorma zamanı; Hassas bir koku duyusuna sahip olmak mı Grenouille’yi katil yapıyor yoksa zaten içinde katil olma hissi vardı da hassas koku alma duyusu ona çok mu yardımcı oldu? Kim bilir?

Kitabı okurken birkaç husus dikkatimi çekti. Günümüz dünyasında yaşayan bir Alman yazarın 18. yüzyıl Fransasını anlatmış olması ilginç bir durum. Genelde yazarlar kendi yaşadıkları ve etkilendikleri dönemleri aktarırlar. Bu kitapta başkarakteri okurken arka planda o dönemin Fransasına dair izleri görebiliyoruz. Bir diğer dikkate değer hususta, bir insanın tüm dünyasını kokuların oluşturması ve en ince ayrıntıya kadar hissedebilmesi, daha da ilginci ıssız bir yere inzivaya çekildiğinde hayal ve/veya koku dünyası sayesinde gerçek bir hayat yaşıyormuş gibi hissedebilmesi okuyucuyu şaşırtıyor. Kitap, distopik türde olmasa dahi başkarakterin iç dünyası farklı bir evrene kapı açıyor.

Farklı konusu olan bir kitap okumak isterseniz “Koku” isimli kitabı herkese tavsiye ederim. Keyifli okumalar diliyorum!

Künye

Yazar: Patrick Süskind

Sayfa sayısı: 264 sayfa

Çevirmen: Tevfik Turan

Özgün Adı :  Das Parfum

Yayınevi: Can Yayınları

Arka kapak

Patrick Süskind’in, Almanya’da ilk yayımlanışında tam anlamıyla olay yaratan, aylarca liste başlarında kalan Koku adlı bu romanı, gerçekte alışılagelmiş çoksatarların oldukça dışında kalan, tarihsel boyutlarda kapsamlı bir toplum eleştirisini sergileyen bir kitap. Olay, 18. yüzyıl Fransasında geçer; kitabın kahramanı Jean-Baptiste Grenouille ise tüm insani duyumlardan ve duygulardan yoksun, salt kokulara karşı görülmedik ölçüde duyarlı ve istediği kokuları üretebilmek için cinayet işlemekten kesinlikle çekinmeyen bir katildir. Herkesin ve her şeyin kokusunu almakta, tüm kokuları üretmekte gerçek bir dâhi olan Grenouille, kendi kokusunun bulunmadığını, onun bulunduğu yerlerde insanların insan kokusunu alamadıklarını anladığı gün, dünyasını da yitirir. Kendisi için tek çıkar yol, başkalarına onun için sanki insanmış izlenimini verebilecek kokular sürünmektir. Toplum içinde bireyselliğini hiçbir zaman edinememiş toplum tekini, kendi benliğinin dışında her şeyi yaratabilmiş dâhiyi sergileyen bu görkemli alegorinin olağanüstü bir akıcılıkla erişilen son bölümü, benzeri herhalde ancak bir Kafka’da görülebilecek bir insanlık trajedisinin simgesidir.

Koku’ için 7 yanıt

Add yours

  1. Kitabını okumasamda, filmini izleyen biri olarak farklı bir konu bütünlüğü var. Özel bir yeteneğe sahip ve bu yeteneğini farklı yollarla yapmaya çalışan bir katili ele alıyor.
    Ilginç ve ürkütücü bölümleri olsada sıradanlıktan uzak. 👍
    Kitabınıda okuyup filmi ile karşılaştırmak isterim. 😊emeklerinize sağlık.

    Liked by 1 kişi

    1. Çok teşekkür ederim. Koku beyne doğrudan iletilen duyumuzdur. Herhangi bir kontrolden geçmeden beyne iletildiği için de duyduğumuz koku bizi anılarımıza götürür. Mesela daha önce tattığımız çok lezzetli bir yemeğin kokusunu tekrar duyduğumuzda ağzımızın suyu akmaya başlar. Ancak kitapta kokunun esiri olan bir başkarakter var. Okumanızı tavsiye ederim.

      Beğen

  2. Çok değişik bir konuyu ele alan güzel bir kitaba benziyor daha önce filmini izlemiştim umarım kitabını da okuma fırsatım olur 👍 Koku duyusu ile alakalı vermiş olduğunuz bilgiyi de gayet yararlı buldum güzel düşünülmüş ince bir ayrıntı olmuş 😊 başka serüvenler de görüşmek üzere 👋

    Liked by 1 kişi

Yorum bırakın

WordPress.com'da Blog Oluşturun.

Yukarı ↑

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın