İki Şehrin Hikayesi

Yazar

Charles Dickens; 1812-1870 yılları arasında yaşamış olan yazar, İngiltere’de orta sınıf bir ailenin çocuğu olarak doğdu. Daha çocuk yaştayken hayata atıldı ve bir fabrikada çalışmaya başladı. Çocukluk ve gençlik yıllarını çalışarak geçirdi. Bir gazetede çalışırken yazı yazmaya ilgi duydu ve eserlerini gazetede yayımlamaya başladı. Çalışma esnasında gözlemlediklerinin, eserlerinin oluşmasında, önemli katkısı oldu.

Kitap

İki Şehrin Hikayesi; 1859 yılında yayımlanan eser bir çok dile çevrilmiş ve dünya klasikleri arasına girmiştir. Gerçekçi, gerilim dolu ve sürükleyici bir tarihi romandır.

Yazarın son zamanlarında yazdığı romanlardan olan “İki Şehrin Hikayesi” Fransız Devrimi’nin şiddet ve coşkusunu ele almakta ve devrimin Paris ile Londra üstündeki etkilerini aktarmaktadır. Yazar, hem Aristokrasinin halka zulmünü, hem de devrim yanlılarının intikam alma hırsıyla adaletten kopuk davranışlarını reddeden bir tavırla yazmıştır. Kitabın ana ekseni aşk ve fedakarlık olup okuyucuya dokunan bir romandır.

Kitap 3 (üç) kısımdan ve her kısım da kendi içinde bölümlerden oluşmakta olup, her bir bölüm farklı bir olayı anlatır gibi gözükse de bir noktada birleşmekte ve olayları farklı pencerelerden okuyucuya aktarmaktadır.

Kitap yorumu

Kitabın giriş cümlesi ile başlamak istiyorum, çünkü beni çok etkiledi;

Gelmiş geçmiş en iyi günlerdi, gelmiş geçmiş en kötü günlerdi; hem bilgelik çağıydı hem ahmaklık; hem inancın devriydi hem şüpheciliğin; hem Aydınlık hem Karanlık bir mevsimdi; umudun baharı, umutsuzluğun kışıydı; hem her şeyimiz vardı hem hiçbir şeyimiz yoktu; hepimiz ya doğruca Cennete gidecektik ya da tam aksi istikamete…

Viktorya Dönemi İngilteresi’nde ünlü bir yazar olan Charles Dickens, yazdığı bu eser ile duygusal anlamda okuyucuyu yakalamakta ve bu çerçevede Fransız devrimini ve onun etkilerini okuyucuya aktarmaktadır.

Eserde, Fransız devrimi öncesi ve sonrasındaki İngiltere’nin ve Fransa’nın durumu, ve insanların halleri çok başarılı bir şekilde anlatılmıştır. Dönemin zorluğu, hayat mücadelesi ve gücün el değiştirmesinin öncesi ve sonrası irdelenmiştir; Halkın çektiği eziyet ve aristokratların bir eli yağda bir eli balda vaziyeti yansıtılırken, devrim sonrası başa gelen halkın eziyeti ve aristokratların dramı gözler önüne serilmiştir. Ve böylece devrimin görülmeyen yüzü okuyucuya aktarılmıştır. Bu aktarımdan dolayı gerçek hayattan kesitler içeren tarihi bir roman olarak yerini almıştır.

Kitabın hikayesinde bizi ne bekliyor? Paris’teki bir hapishaneye atılan ve suçsuz yere 18 yıl yatan bir adam (doktor), bir dostunun yardımı ile kurtuluyor. Kurtulan doktorun Londra’ya dönüşü esnasında tesadüfen tanıştıkları bir Fransız ile doktorun kızının evliliği ve Fransız İhtilali sonrasında bu ailenin hayatlarındaki büyük değişimler anlatılıyor. Hikayenin can alıcı noktasında ise fedakarlık, aşk, dram, mücadele ve ölüm yer alıyor.

İngiltere’de güvenilir bir bankanın, güvenilir çalışanlarından bir adam Fransa’ya doğru bir yolculuğa çıkar ve macera başlar. Fransa’da tutuklu bulunan bir doktor gizemli bir odada ayakkabı tamir etmektedir. Şarap dükkanının sahibi ve eşi müşterilerle ilgilenmektedir. Ve Monsenyör (bir aristokrat) şatosuna doğru yol almaktadır. Balıkçı, balık avına çıkmak için saatin gelmesini beklemektedir. İki avukat mahkemede casus iddiası ile tutuklu bulunan sanığın savunmasını yapmaktadır. Tüm bunlar ne anlama gelmektedir; Olay kurgusunun içerisinde yolları birbirleri ile kesişecek olan karakterlerin ilk izlenimleridir.

Peki kitap bize özünde neyi anlatıyor; Fransız ihtilalinin sonuçlarının öyle güllük gülistanlık olmadığını çarpıcı bir biçimde okuyucuya sunuyor. Güç kimin eline geçerse, onun elinde insana zulme dönüştüğünün altı kalın bir çizgi ile çiziliyor.

Fransa’nın geçtiği zorlu zamanların öncesi ve sonrası olaylarına odaklanan bir macera; İngiltere ve Fransa arasında mekik dokuyanların, karanlıklarda haber taşıyanların, gerçeği arayanların; gücün, gizemin, mücadelenin, hayatta kalmanın, sevdanın ve fedakarlığın hikayesi… Bu kitabı herkese şiddetle tavsiye ederim.

Alıntılar;
* Gelmiş geçmiş en iyi günlerdi, gelmiş geçmiş en kötü günlerdi; hem bilgelik çağıydı hem ahmaklık; hem inancın devriydi hem şüpheciliğin; hem Aydınlık hem Karanlık bir mevsimdi; umudun baharı, umutsuzluğun kışıydı; hem her şeyimiz vardı hem hiçbir şeyimiz yoktu; hepimiz ya doğruca Cennete gidecektik ya da tam aksi istikamete…
* Açlık; Açlık dört bir yanda hüküm sürüyordu. Açlık, yüksek evlerin dışındaki iplere ya da direklere asılmış içler acısı kıyafetlerdeydi; Açlık, bu kıyafetlerin kağıttan, samandan, paçavradan ve tahtadan yamalarındaydı; Açlık, adamın testereyle kestiği her ufacık odun parçasında kendini tekrarlıyordu; Açlık, tütmeyen bacalardan aşağıdakileri seyrediyordu; Açlık, çöplerinde zerre kadar yiyecek bulunmayan, leş gibi sokaklarda şaha kalkmış bir dev gibi dikiliyordu…
* Za­man, derinlerden gelen güçlü bir akıntıyla, önüne çıkanları sürükleyerek gözü dönmüş bir hızla akıp gidiyordu.
* Umutların yanı sıra şüpheler de kanat çırpıyordu yüreğinde; umudu, henüz tatmadığı bir sevgiye dairdi, şüpheleriyse, yaşamaya devam edemeyip bu yeni mutluluğun tadını çıkaramamaya dairdi; bu umut ve şüpheler göğsünü ikiye bölüyordu sanki.

Not:
Kitapta birçok karakter mevcut olup karakterlerin isimleri ve bazılarının lakapları kitabın herhangi bir yerinde yazılmamıştır. Benim en çok zorlandığım taraf isimleri aklımda tutmak oldu. Nedeni ise karakterlerin bazen adı ile, bazen soyadı ile ve bazen de lakapları ile ifade edilmesidir. İlk başlarda kafamı karıştırsa da sonradan okudukça yer etti. Bu nedenle benim okuyucuya tavsiyem isim tutma konusunda benim gibi zorlanıyorsanız alın kağıdı kalemi ve bir yere not alın.

Künye

Yazar: Charles Dickens

Sayfa sayısı: 494 sayfa

Çevirmen: Didar Zeynep Batumlu

Özgün Adı :   A Tale Of Two Cities

Yayınevi: İş Bankası Kültür Yayınları

İçindekiler

1- Birinci Kitap – Hayata Dönüş (6 Bölüm)

2-İkinci Kitap – Altın İplik (24 Bölüm)

3- Üçüncü Kitap – Fırtınanın İzi (15 Bölüm)

Arka kapak

Charles Dickens (1812-1870): Viktorya Dönemi İngilteresi’nin en önemli romancısı kabul edilen Dickens orta sınıf bir ailenin çocuğuydu. On iki yözlemleme fırsatını elde etti. Son romanlarından İki Şehrin Hikayesi Fransız Devrimi’nin şiddet ve coşku atmosferini Paris ve Londra ekseninde ele alır. Aristokrasinin halka zulmünü de, devrim yanlılarının, intikam dürtüsüyle kirlenmiş adalet anlayışını da reddeden bir insanlıkla yazılmış, aşk ve fedakarlığın giyotinin gölgesinde bile yeşerttiği hayatın romanıdır. Eser yayımlandığı 1859 yılından beri dünya çapında sayısız okura ulaşmıştır.

Didar Zeynep Batumlu (1977): Diyarbakır’da doğdu. 2000 yılında Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak dersler verdi ve çeşitli çeviriler yaptı. Şubat 2017’den beri tam zamanlı çevirmen olarak çalışıyor. İki çocuk ve iki kedi annesi.

İki Şehrin Hikayesi’ için 8 yanıt

Add yours

  1. Yıllar önce okuduğum bir kitaptı hatırladığım kadarıyla kitabın kasvetli yanı beni baya yormuştu.Ancak şimdiki düşüncelerimle kitap yorumunu okuduğum da aslında kasvetli yanının hayatın gerçeklerine çok yüzeysel bakmamdan kaynaklandığını anladım.Bu yorum güzel bir zaman yolculuğu yapıp geçmiş ile bağlantı kurmamı sağladı.Kitabı tekrar okuyarak şu andaki duygu ve düşüncelerimle yeniden harmanlayacağım 😊Yorum için teşekkür ederim 🙏

    Liked by 1 kişi

Yorum bırakın

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.

Yukarı ↑

WordPress.com ile böyle bir site tasarlayın
Başlayın